ANASAYFA

30 Ekim 2020 Cuma

Halide Edib Adıvar- Ateşten Gömlek

Ekim 30, 2020


 Merhabalar sevgili arkadaşlar,

Yorumlamakta en çok zorlandığım kitap oldu. Kendimce eleştirilerim var. Peki! Eleştirmem doğru olur mu? 

Kendime söz vermiştim. Türk edebiyatında, okumadığım ya da okuyup asla kitapla tartışmadığım kitapları önceliğime alıp değerlendirmek ve kendi ülkemin eserlerini daha iyi kavramak istedim. 

Ateşten Gömlek kitabının adı aslında Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kendi eseri için  düşündüğü ama Halide Edib Adıvar da sohbetleri sırasında  söylediği kendisinin de çok beğendiği için bu adı kullanmak istemiş.Kitabın başında Yakup K.K'na mektubuyla okuyucularını da bilgilendirmiş. 

Hariciye memuru Peyami yle Milli Mücadele sürecini yaşıyor ve öğreniyoruz. Peyami yle birlikte kimi zaman öfkeleniyoruz kimi zaman hüzünleniyoruz. Kendisi Sakarya Meydan Muharebesi nde gazi oluyor ve beyin ameliyatı için gününü beklerken yaşadıklarını kaleme almaya başlıyor. Ayşe karakterinden hoşlanmadım çünkü vatan sevgisi yerine insanların birbirine olan aşkı üstün tutulmuş. Herkes Ayşe için savaşırken bir tek Ayşe vatan için savaşıyordu. Yani toplumu ve vatan sevgisini yansıtış biçimi beni çıldırttı. Nitekim Ingiliz gazeteciye, köylü olarak hor görülen matemdeki Ayşe fransızca cevap verir.  Herkes şaşkınlık içerisinde kalır. Şaşkınlık bu değil Ingiliz gazetecinin sözleri insanların Ingiliz somurgesini kabulleri ve Ingilizlerin üstün bir insan modeli gibi pohpohlanması şaşkınlık yaratmaz ama hor görülen Ayşe Fransızca konuştu.'Aman Allah'ım!' Dedim. Nitekim daha sonradan aklıma geldi. Halide Edib Adıvar ilk başlarda Ingiliz yanlısı bir sömürge anlayışına sahipti. Kitaptaki bu kısımda bence şahsen kendine yaptığı bir özeleştiriydi. Kitabın sonu da beni çok heyecanlandırdı. 

 Yakup Kadri Karaosmanoğlu nun Yaban kitabı kadar beni etkilemedi. Yaban da Anadolu halkının, cahil kalmasının aydınların suçu olduğu açıkça gösterilmişti. Ateşten Gömlek ' te Anadolu halkı zaten hor görülmekte sadece Ayşe yanılttı. 

Okumanızı tavsiye ederim Milli Mücadele ve dönemindeki zorlukları anlamanıza yardımcı olacaktır. 

24 Ekim 2020 Cumartesi

Gezdim Gördüm Sevdim 2

Ekim 24, 2020

 

Merhabalar sevgili arkadaşlarım,

1 senedir Şanlıurfa dayım kaldı 1.5 sene... Bu kaldıları en çok göçebeler bilir. Evime yeni alıştım diyebilirim 10 gün önce Istanbul a ailemin yanına gittim ve ilk defa evimi özledim. Eskiden sevindiğim 1.5 sene şimdi biraz beni korkutmaya başladı. 'Ya daha uzak bir yer çıkarsa. Ya da burası kadar rahat olmazsa' gibi düşünceler aklımı çeliyor. Her şeyin hayırlısı diyorum umarım gönlümce ve herkesin gönlünce olur her şey:)

Urfa dan başka bir yere gittiğimiz de gönlüm açılıyor. Etrafta yeşillik mavi görmek özlem duyduğum bir şey haline geldi. Hoş evimin önünde bir park var bol yeşillikli ama ben tamamını görebildiğim için bir hoşnutsuzluk halindeyim sonuçta içinde kaybolduğun yeşillik güzeldir. Sonunda hasretini çektiğim yeşilliğin Urfa da en güzel haliyle var olduğunu gördüm. Bozova ilçesinde Çatak da Fırat Nehriyle yeşillik bir aradaymış. Görür görmez aşık olunacak bir maviliği vardı. Hem de merkeze 1 saatten az bir uzaklıkta mükemmel bir yer. Urfa da olup da burayı bilmeyenlere sesleniyorum. Yeşilin ve mavinin huzuruna koşarak kavuşun. Mavinin içindeki o güzel balıkları izlemek keyif vericiydi ayrıca kanocular antreman yapıyordu. Eşimle onlara çok özendik uzun bir süre hayran hayran izledik. Umarım gidenler kanocuları izleme zevkine denk gelir.












18 Ekim 2020 Pazar

Gezdim Gördüm Sevdim

Ekim 18, 2020

 


Merhabalar sevgili arkadaşlarım,


Ilk gezi yazımı yazacağım biraz heyecanlıyım. Gezmeyi çok seviyorum gezme kelimesi geçerse hasta bile olsam mühim değil hemen iyileşirim. Annem bu yüzden hastalıklarıma asla inanmazdı iştahı da kesilmeyen biriyim ama çok mızmız oluyorum çekilmezleşiyorum. Yakın zaman da grip oldum ve eşimi bezdirdim diyebilirim hasta olacağım diye şuan ödü kopuyor.

  Şimdi fasulyenin faydalarına gelebiliriz. 

Adıyaman, beni şaşırtan bir şehir oldu. Hafızama kazındı diyebilirim unutamayacağım dağlarını. Hiç dağlık olduğunu düşünmemiştim. Nitekim Nemrut dağınin arkeologlar tarafından  bulunup varılması 3 ay sürmüş. Çünkü dağları var ve dağlarının tepelerinde de köyleri var. Adıyaman Kahta tamamen dağlık giderken ve dönerken hangi dağın daha yüksek olduğunu düşünürken Nemrut a varıyorsunuz ve görüyorsunuz ki en yükseğin de benim az önce sizi korkutan dağlar minicik oluyorlar. Zıplaya zıplaya mükemmel güneşe varıp güneşe sarılarak batabilirsiniz. Gidin görün Komagene şehrini Roma Imparatorluğu nu mağlup eden küçük ama büyük Komagene görülmeye değer. Fırat Nehri nin güzelliğini Nemrut dağından izleyin. Yıpranmış ama hala güzelliğini koruyan heykelerini ve dünyanın en büyük kümbet mezarına bir bakın. Komagene kralı Antiokhos Roma Impt. yendiği için böyle bir mezar yaptırdığı düşünülüyor kendisini Tanrı ilan etmiş civardaki en yüksek dağı seçmiş görkemli mezarı için nasıl yapıldığı hakkında bir bilgi yok. Geçmişte yapılan uygunsuz kazılar yapılara çok zarar verdiği için şuan hala mezarı tam olarak bulunamamış bu halinde bırakılmış. Iyi ki bırakmışlar.

Cender köprüsü ve Kahta kalesi de hemen Nemrut dağının eteklerinde Köprü ve kale çok güzeldi. Köprü için fotoğraf çekemedim çünkü güneşin batışına yetişmemiz gerekiyordu. Nemrut kadar göz alıcıydılar diyebilirim (:

Ayaklarım da yara olduğu için ben açık ayakkabı giymek zorunda kaldım. Spor ayakkabı giyerseniz ve yanınıza bir hırka alırsanız ne mutlu size (: