ANASAYFA

28 Aralık 2020 Pazartesi

Hayat Bu

Aralık 28, 2020



Merhabalar,
Bu fotoğraf ilk defa bir kuş göçü gören birinin hayranlığıyla çekildi. Eşime dönüp görüyor musun? Kuşlar göçüyor! Diye bağırıyordum. O kadar güzel bir görüntüydü ki anlatamam fotoğrafta anlatamıyor. Umarım herkes bir gün bu şahane muhteşem olayı görür. Bu fotoğraftan önce de minik bir kalp atışı duyduk o yüzden çok özel benim için...
Uzun zamandır yazmıyorum biraz içime kapandım. Herkesden uzaklaştım. Kimseyle samimiyet kurmak istemiyorum. Hayatımda ilk defa 3 ay önce bir iftiraya uğradım. Samimi olduğum insanlarında böyle bir şeye inanması beni çok kırdı. Her şeye küstüm. Her şeye darıldım. Her şey üstüme geldi. Ve ben çok uzaklara kaçtım. Arkadaşlık, dostluk çok basit şeyler insanların uydurması öyle bir şey yok! Olsaydı kıskançlık içine girmezdi. Olsaydı art niyet olmazdı. Olsaydı dedikodu hevesi olmazdı. Düşünebiliyor musunuz ? Can ciğer oluyorsunuz sonra da gelip bir anlık gaflet deniliyor. Iftira edenlere hiç sözüm yok çok görüştüğüm insanlar bile değillerdi.  Onlara sadece boş hayatlarında anlık insanların hakların da bilip bilmeden konuşmak olsun tek eğlenceleri. Nasıl olsa bir gün bu konuştukları hakkında hesaba çekileceklerini unutuyorlar! 
Bu olaylar sonrası sırasıyla dedemi dayımı ve halalarımı kaybettim... bu hastalığı ciddiye almamakta o kadar ileri gidiliyor ki! Henüz yakınlarını kaybetmeyenler hiçbir şey anlamıyor. Babam hala ciğer tedavisi görüyor yetmezmiş gibi bir de kalbi etkilediğini öğrendik.
Anlayacağınız bu üç ay hiç kolay geçmedi. 
Kıymetini bilip bilmeden yaşadığımız birçok şey bir anda kaybolup gidince geriye sadece bir boşluk bırakıyor. Boşluk daha önceden sizi bağlayan önem verdiğiniz değerleriniz,kibriniz,saygınız, sevginiz bir hiçe dönüşünce baka kalıyorsunuz. Sonra da yeni bir şey oluyor Ölüm aniden size kendini en yakınınız da hissettiriyor. Neyin önemli olduğunu o zaman anlıyorsunuz. Hep doğru kalmaya çalışın...




 


30 Ekim 2020 Cuma

Halide Edib Adıvar- Ateşten Gömlek

Ekim 30, 2020


 Merhabalar sevgili arkadaşlar,

Yorumlamakta en çok zorlandığım kitap oldu. Kendimce eleştirilerim var. Peki! Eleştirmem doğru olur mu? 

Kendime söz vermiştim. Türk edebiyatında, okumadığım ya da okuyup asla kitapla tartışmadığım kitapları önceliğime alıp değerlendirmek ve kendi ülkemin eserlerini daha iyi kavramak istedim. 

Ateşten Gömlek kitabının adı aslında Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kendi eseri için  düşündüğü ama Halide Edib Adıvar da sohbetleri sırasında  söylediği kendisinin de çok beğendiği için bu adı kullanmak istemiş.Kitabın başında Yakup K.K'na mektubuyla okuyucularını da bilgilendirmiş. 

Hariciye memuru Peyami yle Milli Mücadele sürecini yaşıyor ve öğreniyoruz. Peyami yle birlikte kimi zaman öfkeleniyoruz kimi zaman hüzünleniyoruz. Kendisi Sakarya Meydan Muharebesi nde gazi oluyor ve beyin ameliyatı için gününü beklerken yaşadıklarını kaleme almaya başlıyor. Ayşe karakterinden hoşlanmadım çünkü vatan sevgisi yerine insanların birbirine olan aşkı üstün tutulmuş. Herkes Ayşe için savaşırken bir tek Ayşe vatan için savaşıyordu. Yani toplumu ve vatan sevgisini yansıtış biçimi beni çıldırttı. Nitekim Ingiliz gazeteciye, köylü olarak hor görülen matemdeki Ayşe fransızca cevap verir.  Herkes şaşkınlık içerisinde kalır. Şaşkınlık bu değil Ingiliz gazetecinin sözleri insanların Ingiliz somurgesini kabulleri ve Ingilizlerin üstün bir insan modeli gibi pohpohlanması şaşkınlık yaratmaz ama hor görülen Ayşe Fransızca konuştu.'Aman Allah'ım!' Dedim. Nitekim daha sonradan aklıma geldi. Halide Edib Adıvar ilk başlarda Ingiliz yanlısı bir sömürge anlayışına sahipti. Kitaptaki bu kısımda bence şahsen kendine yaptığı bir özeleştiriydi. Kitabın sonu da beni çok heyecanlandırdı. 

 Yakup Kadri Karaosmanoğlu nun Yaban kitabı kadar beni etkilemedi. Yaban da Anadolu halkının, cahil kalmasının aydınların suçu olduğu açıkça gösterilmişti. Ateşten Gömlek ' te Anadolu halkı zaten hor görülmekte sadece Ayşe yanılttı. 

Okumanızı tavsiye ederim Milli Mücadele ve dönemindeki zorlukları anlamanıza yardımcı olacaktır. 

24 Ekim 2020 Cumartesi

Gezdim Gördüm Sevdim 2

Ekim 24, 2020

 

Merhabalar sevgili arkadaşlarım,

1 senedir Şanlıurfa dayım kaldı 1.5 sene... Bu kaldıları en çok göçebeler bilir. Evime yeni alıştım diyebilirim 10 gün önce Istanbul a ailemin yanına gittim ve ilk defa evimi özledim. Eskiden sevindiğim 1.5 sene şimdi biraz beni korkutmaya başladı. 'Ya daha uzak bir yer çıkarsa. Ya da burası kadar rahat olmazsa' gibi düşünceler aklımı çeliyor. Her şeyin hayırlısı diyorum umarım gönlümce ve herkesin gönlünce olur her şey:)

Urfa dan başka bir yere gittiğimiz de gönlüm açılıyor. Etrafta yeşillik mavi görmek özlem duyduğum bir şey haline geldi. Hoş evimin önünde bir park var bol yeşillikli ama ben tamamını görebildiğim için bir hoşnutsuzluk halindeyim sonuçta içinde kaybolduğun yeşillik güzeldir. Sonunda hasretini çektiğim yeşilliğin Urfa da en güzel haliyle var olduğunu gördüm. Bozova ilçesinde Çatak da Fırat Nehriyle yeşillik bir aradaymış. Görür görmez aşık olunacak bir maviliği vardı. Hem de merkeze 1 saatten az bir uzaklıkta mükemmel bir yer. Urfa da olup da burayı bilmeyenlere sesleniyorum. Yeşilin ve mavinin huzuruna koşarak kavuşun. Mavinin içindeki o güzel balıkları izlemek keyif vericiydi ayrıca kanocular antreman yapıyordu. Eşimle onlara çok özendik uzun bir süre hayran hayran izledik. Umarım gidenler kanocuları izleme zevkine denk gelir.












18 Ekim 2020 Pazar

Gezdim Gördüm Sevdim

Ekim 18, 2020

 


Merhabalar sevgili arkadaşlarım,


Ilk gezi yazımı yazacağım biraz heyecanlıyım. Gezmeyi çok seviyorum gezme kelimesi geçerse hasta bile olsam mühim değil hemen iyileşirim. Annem bu yüzden hastalıklarıma asla inanmazdı iştahı da kesilmeyen biriyim ama çok mızmız oluyorum çekilmezleşiyorum. Yakın zaman da grip oldum ve eşimi bezdirdim diyebilirim hasta olacağım diye şuan ödü kopuyor.

  Şimdi fasulyenin faydalarına gelebiliriz. 

Adıyaman, beni şaşırtan bir şehir oldu. Hafızama kazındı diyebilirim unutamayacağım dağlarını. Hiç dağlık olduğunu düşünmemiştim. Nitekim Nemrut dağınin arkeologlar tarafından  bulunup varılması 3 ay sürmüş. Çünkü dağları var ve dağlarının tepelerinde de köyleri var. Adıyaman Kahta tamamen dağlık giderken ve dönerken hangi dağın daha yüksek olduğunu düşünürken Nemrut a varıyorsunuz ve görüyorsunuz ki en yükseğin de benim az önce sizi korkutan dağlar minicik oluyorlar. Zıplaya zıplaya mükemmel güneşe varıp güneşe sarılarak batabilirsiniz. Gidin görün Komagene şehrini Roma Imparatorluğu nu mağlup eden küçük ama büyük Komagene görülmeye değer. Fırat Nehri nin güzelliğini Nemrut dağından izleyin. Yıpranmış ama hala güzelliğini koruyan heykelerini ve dünyanın en büyük kümbet mezarına bir bakın. Komagene kralı Antiokhos Roma Impt. yendiği için böyle bir mezar yaptırdığı düşünülüyor kendisini Tanrı ilan etmiş civardaki en yüksek dağı seçmiş görkemli mezarı için nasıl yapıldığı hakkında bir bilgi yok. Geçmişte yapılan uygunsuz kazılar yapılara çok zarar verdiği için şuan hala mezarı tam olarak bulunamamış bu halinde bırakılmış. Iyi ki bırakmışlar.

Cender köprüsü ve Kahta kalesi de hemen Nemrut dağının eteklerinde Köprü ve kale çok güzeldi. Köprü için fotoğraf çekemedim çünkü güneşin batışına yetişmemiz gerekiyordu. Nemrut kadar göz alıcıydılar diyebilirim (:

Ayaklarım da yara olduğu için ben açık ayakkabı giymek zorunda kaldım. Spor ayakkabı giyerseniz ve yanınıza bir hırka alırsanız ne mutlu size (:












14 Eylül 2020 Pazartesi

Bir Kadın Bir Erkek Bir Levrek İskeleti

Eylül 14, 2020

 



Merhabalar sevgili arkadaşlarım ,


Toplumumuz da kadın cinayetlerinin önem kazandığı şu günler de kitap sayesinde başka bir konuya değinmiş olacağım. Aldatma. Kim aldatır? Kim yoldan çıkarır? Kim yuvayı yıkmasını kolaylıkla sağlar? Kitabımız hep bunları kadına yüklemiş. Erkek hep masum çünkü ona kuyruk sallayan kadınlarla çevrili etrafı. Peki bu kadının yoldan çıkarma aşamaları nedir? Yaşlı erkekler, genç kadınlar sayesinde aldatır. Zengin erkekler, gözü yüksekte olan kadınlar sayesinde aldatır. Eviyle mutlu mesut olan erkekler, bir anlık yabancı bir kadının ilgisi sayesinde aldatır.

Erkek hic bir şeycik yapmaz "Ah masum zavalıcıklar hep kandırılıyorlar. Yazık etrafa kendilerini rezil ediyorlar. Yazık yazık yazık!" 

Bu kitabı yazan yazar mantığınıza hayran kaldım. Kalmamak mümkün değil! Eğitimli, zengin ,fakir kitapta bütün türler de aldatma olayı üzerine gidilmiş. Kadın hep aşağılanan oldu. Aldatırsa sürtük,aldatılmışsa da gitti seneleri , verilen onca emeği  bir daha asla toparlanamaz. Yalnız kaldı. Kocasız sefil oldu. Ah yazık! 

Bu kafaların,  kitaplar yazması beni üzüyor. Biz toplumuz birbirimizden etkileniriz. Istesek de istemesek de birbirimize bağlıyız.  Düşüncelerimiz değişmeli. Insandır. Beşer şaşar düşüncesi hakim olmalı. Kadınlar da kandırılabilir. Kadınlar da masumdur. Cem Yılmaz 'ın bir show u geldi aklıma." Erkekler masumdur. Kadınlar doğuştan donanımlı 'Kızım neredeydin? Merve lerdeydim babacığım " işte biz buna kadını,erkeği fark etmeksizin gülen bir toplumuz.Yuhlayacağımız şeyleri alkışlarız!

Yakın bir arkadaşım çok üzücü bir boşanma yaşadı. Tamamen eşi haksızdı. Madde bağımlılığını saklamış nitekim evlenince ortaya çıkmıştı. Eşinin ailesi çocuğa toz konduramıyordu. Eşiyse tamamen narsist bir kişiliğe dönmüştü. Belki günümüz de fark etmeden narsist bireyler yetiştiriyoruzdur. Para vererek, benim çocuğum asla yapmaz 'baksana ne kadar hanım veya beyefendi" diyerek çocuklar da şu davranış ortaya çıkıyor ' Ben asla yanlış yapmam. Karşımdaki beni etkiledi '. Arkadaşımın eşi de ailesine bunu söylemiş şaka gibi onlar da çocuklarının madde bağımlılığını arkadaşıma yüklediler. Ne acı yine kadın suçlu! 

Kadın ilgilenmedi, ev pisti, yemek yapmadı, işve yapmadı, cilve yapmadı, kilo aldı, çok zayıfladı, kırıştı, sarktı, güzeldi,çirkindi, çok konuşuyordu, hep susuyordu. Bende insanım dimi ama bir anlık hataydı işte...

Kafanız değişsin artık bu kafa değişmediği sürece kadınlar da çok hata buluruz belki binlerce buluruz!



Kabileyse İzin Almak mı!!!

Eylül 14, 2020

 



Merhabalar sevgili arkadaşlarım,

Bugün bir fotoğrafa instagram da yorum yaptım. Yorum yapmak da sürekli yaptığım bir şey değildir. Bebeğini emziren ve kadının vücudunu boyayan kadınlar vardı.Bir kabileye aitti kabiledeki kadınlar sütyen takıyordu yani bir mahrem anlayışları olduğu barizdi yaptığım yorumsa "Bu fotoğrafı paylaşmak için kadından izin istediniz mi ?" Instagram da seyyah sayfası açıp bu gibi biraz mahreme kaçan fotoğrafları atmak size izin istememe gibi bir hak vermiyor. Sonuç bu milyonlarca takipçisi olan şahıs beni engellemiş merak ediyorum Rotasız Seyyah kendisine yorum yapan bir erkek " fotoğraf çekmek için fazla durmamışmısın" gibi alaylı erkek yorumları dururken benim sorgulayıcı yorumum engelenmeme neden oldu. Kesinlikle sosyal medya size birçok hak getirmiyor. Bana göre yapılan bu orada burada kadın fotografları çeken sapıklardan farksızdır bir yerli kabile olması bu olayı asla değiştirmez. 


11 Eylül 2020 Cuma

Televizyon Öldüren Eğlence - Neil Postman

Eylül 11, 2020



Merabalar sevgili arkadaşlarım ,
Uzun zamandır okuduğum bir kitaptı yani ne zaman okumaya başladığımı hatırlamıyorum ama korkmanıza gerek yok araya uzun zaman da koysanız kitapla bağlantıyı kaçırmıyorsunuz sonuçta bir roman değil... gibi bir açıklama ekleyeyim ama siz benim gibi yapmayın tabii ki hemencecik okuyup yeni kitaplara yelken açın:)

Konumuz kitabın isminden de anlaşılacağı üzere televizyon. Peki, bu televizyondan önce ne vardı? nasıldık? diye kafanızı kurcalayan sorular varsa yazarımız bir güzel özet niteliğinde bilgiler vermiş ama ağırlıklı olarak Amerikan toplumu üzerinden anlatımını yapmış.Bu beni rahatsız etmedi çünkü gittikçe kendimize yabancılaştığımız dönemlerdeyiz her toplum birbirine benzer aşamalardan geçer oldu. Televizyonun da bu döneme nasıl katkılar sağladığını açıkça kitap sayesinde görüyoruz. Örneğin din gibi konuların televizyon sayesinde nasıl basitleştirilip eğlenceli bir hal aldığını açıkça görüyoruz Ramazan ayında bizde de sözde Hoca statüsünde televizyona çıkanları örnek gösterebiliriz. Bir başka örnek verecek olursam insanların yıllarca araştırıp emek verdikleri konuların 1 saatlik program da sözde bilgi verdiklerini sandığımız ama görünen deryanın bize aktarıldığı damla bile olmayan bilgileri küçük görüp o insanları sanki onlardan üstünmüş gibi yargılayıp sosyal medyadan saçma sapan sorular üzerinden bilgilerini ölçmemiz gibi diyebilirim. Televizyon programlarının birçok önemli konuyu nasıl basitlestirdiginin farkına varmamızı sağlıyor. Reklamları anlatmıyorum bile size bu kitabı alıp sakin bir zamanınız da okumanızı tavsiye ederim.

Bu kitabı da Kitaplara Kaçanlar bloğu sayesinde keşfettim çokça teşekkür ediyorum kendisine (:
Kendisinin yorumunada linkten ulasabilirsiniz.



Huxley,Cesur Yeni Dünya daki insanların başına gelen belaların, bu insanların düşünmek yerine gülmelerinden değil,neye güldüklerini ve düşünmeyi niçin bıraktıklarını bilmemelerinden kaynaklandığını anlatmaya çalışıyordu. 
Sayfa 199



 

27 Ağustos 2020 Perşembe

Bir Küçücük Aşk

Ağustos 27, 2020

 



Merhabalar Sevgili Arkadaşlarım 


Sabah uyandım çok mutlu uyandım sebepsiz bir mutluluk halinde bu halleri çok severim. Içimden bir sürü kitaplar filmler anlatmak geçiyor ama başka bir şey anlatacağım diğerleri Kpss den sonra (: 

Insanların çoğu günümüz de hep bir düşünce halinde çok tedbirliler bense  hiç bir zaman bir karar vermeden önce üstünde çok durmadım içimden gelen neyse hep onun peşinde koştum. 15 yaşımdan beri eşimi tanıyorum çok uzun seneler hep bir şeyler anlatmaya çalıştı hep engeledim uzun yıllar konuşmadım aklımın ucunda bile geçmeyen biriydi. Sadece tek bir an gerekiyor bazı şeyler için bizim o güzel anımız zor şartlar da yapılan bir tuvalete telefon konuşmasıydı ki yakalanırsa bütün emekleri gidecekti senelerce konuştu ama bu tek bir anmış sadece ona bağlıymış bu konuşma olmasaydı belki de hic bir zaman yollarımız birleşmeyecekti. 


Sevgi kesinlikle emek ve cesaret ister. 

(:



26 Temmuz 2020 Pazar

Sayın Ben Diyenler ;

Temmuz 26, 2020
 Sayın başkalarının başarılarıyla övünüp kendine pay çıkarmaya çalışanlar,herkese böcekmiş gibi davrananlar, somurtkan olmayı başarı sayanlar, ince düşünceden mahrum ve bunu küçük görenler ,aynaya baktığınızda ne görüyorsanız o siz değilsiniz. Görmek istediğiniz şey hiç değilsiniz. Bu kadar kibirli olup bunun farkına varmamak ve güzel huylarınızı cımbızla çeker gibi sürekli anlatmak diğer kötü huylarınızı kapatmıyor. Aksine daha da çirkinleşiyorsunuz. Insanın kendini ve o etrafında başarıya ulaşmış insanlarla bu kadar övünmesi çok gülünç. Bizler bu kainataki belki en ufacık varlıklarız. Biz uyuruz,yemek yeriz,hastalanırız,ölürüz. Hiç kimse mükemmel değil herkes bir imtihan da.. Bir şeyler de 1. Olmak seni kimseden üstün yapamaz. Bir şey de sonuncu olmanda onlardan değersiz olduğun anlamına gelmez. Hepimiz çok değerliyiz. Kimse kimseye sahip değil. Belki ait olmak isteriz ama bu bizim bir seçimimizdir her an fikrimiz tekrar değişebilir. Sizin egolarınız bizi size yaklaştırmaz uzaklaştırır. Diktatörlük, çok bilmişlik  ,kendinden başkasını önemsememek... bunlara ses çıkarmamak daha da arsızlaştırmaktan öte degil ayrıca insanları susturmaya alıştırmayı  başarı sayamazsınız. Her zaman sessinizi çıkarın insanların sizi küçük görmesine izin vermeyin. Sınırlarınızı gösterin kim nerede duracağını bilmeli yerlerini iyice gösterin akıllarına kazıtın.
Korkmayın konuşmaktan hakkınızı savunmaktan bir kez susarsanız bu ben demekten başka bir şey bilmeyen egoist narsist insanların elinde harcanır oyuncak, kukla olursunuz. Bu gibi insanlarla baş edebilirsiniz. Sizi yıldırmalarına izin vermeyin.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır? - Zygmunt Bauman

Mayıs 25, 2020
Merhabalar Sevgili Arkadaşlarım,

Bu kitabı geçen sene Kitaplara Kaçanlar blogundaki tanıtım yazısı sayesinde almıştım. Normalde Sosyoloji bölümünü bittirdim. Okul zamanı okumam gerekirdi ama o zamanlar bölümümle alıp veremediğim bir okuma sorunum vardı. Geç olsun güç olmasın. Kendi kendime kaldığım bu zaman da okumam büyük şans. Defalarca okuyup kafa yorabileceğim ender kitaplardan. Okurken büyük keyif aldım. Her kelimenin cümlenin altı çizilir. Kafamızın bir köşesinde de büyük notlar almamızı sağlayan çokça düşündüren ve bizi yormayan nadide kitaplardan.
Bende her zaman 'Zengin fakirler' derim. Vardır ama asla yoktur. Gözleri asla doymaz hep etrafında onlara yaklaşan insanlardan korkarlar ya bir şey isterse diye korkuyla yaşayan bir kaç insan da görmüştüm. Insanın gerçekten gönlü zengin olmalı... Gerisinin boş olduğunu pek anlamamaları üzücü. Daha kötü olansa aradaki bu uçurumların kapanmaması adaletsizliğin garip bir şekilde sürüp gitmesi hayret verici. Bu kitap sayesinde bunu daha da net açıkça görbilirsiniz. Ayrıca tüketim delisi olduğumuz şu günler de gözümü çok iyi açıp sirkelenmemi sağladı.

Tavsiye ederim. Iyi okumalar dilerim . (:


Sevginin elektroniğe uydurulmuş halinin sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur; tüketicilere yönelik teknoloji ürünleri insanların narsizmini tatmin etme yemiyle müşterilerini yakalar. Ne olursa olsun, ne yaparsak yapalım  veya neyi yapmaktan vazgeçersek geçelim bizim üzerimize çok kafa yordukları kesin. Franzen'ın vurguladığı gibi "kendi yarattığımız filmlerde oynuyoruz ,sürekli kendimizi görüntülüyoruz,fareyi tıklıyoruz ve makine bize kendimizi becerikli hissettiriyor... Biriyle arkadaş olmak , bizi pohpohlayanlara sadece bir yenisini daha eklemek anlamına geliyor." Bu arada Franzen" Sempatik olmaya çalışmak sevgiye dayalı bir ilişkiye uygun değildir." Diye de ekliyor.

Sayfa 45

Başka birisinin(ama kimin?!) Kuşatması altında,postaya verilmiş veya verilmek üzere olan tahliye emrini bekleyen ,istenmeyen misafirlermişiz gibi,dünya gittikçe soğuk,yabancı ve itici oluyor.

Sayfa 69


2 Mayıs 2020 Cumartesi

Reply 1988

Mayıs 02, 2020
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,

Son zamanlar da dizi izlemekle ilgili büyük sıkıntılarım vardı. Sadece 3 bölüm kadar izleyip bırakıyordum. Gerçek bir şey arıyordum. Saflık , doğallık yani beni etkileyecek güldürecek ağlatacak düşündürecek sahici bir şeyler bir tanesi bile olsa yetecekti. Neyse ki benim istediklerimden daha fazlasını buldum 1988 ler dizisinde çocukluğuma gittim. Komşuluk, arkadaşlık, içten konuşmaları ,geçim sıkıntılarını insanların azla yetindiği yaşamından mutlu olduğu, ebeveynlerinden utanmadığı yaşadıkları evler küçüktü ama gönülleri kocamandı o küçücük iki göz ne kadar yakın yapıyordu küçücük televizyon aslında muhabbetleri ne kadar büyük yapıyordu. Cep telefonlarının olmaması ne kadar güzeldi yan yana konuştuğunda anlatacağın ne çok şey vardı. Yan yana gelmek ne kıymetliydi insanların yalansız dedikodusuz geçimleriyle uğraşmaları zenginin fakirin bir arada yaşadığı büyük farkların olmadığı sıkıca bağlı olduğu birbirini kırmaktan korktuğu ne kıymetli zamanlardı. Bencilligin olmaması komşuların birbirini düşünüp yemek göndermeleri herkesin sofrasını ne bereketli yapıyormuş. Gizlice yapılan iyilik ne güzelmiş hissettirmeden hassasça davranmak gerçek  değermiş. Bir şeye hemen ulaşman değerini hiçe dönüştürüyor artık.
Kısacası zaman da geri dönmeyi 6 7yaşıma eski mahalleme gitmek  istedim. Her şey buradaki gibiydi. Sokaktan geçen satıcı arabalarını,salçalı ekmek yemeyi, mahalledeki bütün arkadaşlarımla doyasıya oynadığım kahkahalarımızın her yerden duyulduğu babamın işten dönmesini bekleyip elindeki poşetlere bakmayi 25 kuruşla dondurma almanın mutlulugunu tekrar yaşamayı,bisiklet sürmenin özgürlüğünü yaşamayı, çeteler kurup güya mahallemizi tekrar korumayı çok isterdim.
Bu koca koca binalardan ve insanların birbirlerine yabancılaşmasından herkesin parasına ve ensesinin sağlamlığına göre muamele gördüğü bu dönemden nefret ediyorum.


Neyse çok tatlı sıcacık aile dizisi sadece 20 bölüm ebeveynlerin sahnelerini çok sevdim keşke daha da fazlası olsaydı aşk izlemekten o kadar bıkmışım ki bu dizi çok güzel olmuş...
İzleyecek olanlara iyi seyirler (:


24 Nisan 2020 Cuma

AYLAR DEĞIL SENELER GİBİ

Nisan 24, 2020
Merhaba Sevgili Arkadaşlarım,

Aslında ne yazacağımı bilmiyorum. Kitap okuyorum,filmler izliyorum, arkadaşlarımı çağırıyorum, eşimle vakit geçiriyorum kavgalar ediyoruz sonra konuşup barışıyoruz.(ekmek yapamıyorum) Ama çaresi yok bulamıyorum geçmiyor bu özlem.  Sebep hep aynı  ailemi çok özlemem Istanbul u özlemem.  Insan memleketini nasıl özler diye düşünür gülerdim. Insan sadece sevdiği insanları özlerdi. Ne kadar saçma bir düşüncem varmış. Istanbul bir insan olsaydı hani bayramlar da veya uzun aralardan sonra görüştüğümüz ama bizi sımsıkı kucaklayıp bırakmayan akrabalarımız gibi sarılırdım sabrını zorlayana kadar bırakmazdım. bu sevmediğimiz çok sıkı sarılmalar özlemdenmiş. Dün haberler de izlediniz mi bilmiyorum ama  7 tepe 7 kıta diye bir klip verdiler enstrümanlarla başında daha gözlerim doldu.
Küçücük iki tane kardeşim var sanırım onları gerçekten yiyeceğim Her gün bir geçsin şu Korona bir bitsin Istanbul a gittigim gibi şurasını ısıracağım yok şurası daha ısırmalıktı diye düşünüp komple bir lokmada yemenin daha iyi olacağına karar veriyorum...
Namaza başladım çokça dua ediyorum. Bazen isyan bile edip sonra utanıp kızarıyorum. Ne yapacağımı bilemeyip çıldırmamak için uğraş veriyorum. Annem bütün evi ve eşyalarını boyayıp kendisi güzelleştirdi. Keşke birazcık ona çekip becerikli olsaydım ama ben komple babama çekmişim marifetsizim. Daha da içinizi karartmak istemiyorum. Bir an önce bunun bitmesini istiyorum. Küçüklük hayallerime de kızıyorum zombi salgını hastalık salgını olursa süper olurdu diye düşünürdüm . Hepinizden ve en cok kendimden özür diliyorum.

24 Mart 2020 Salı

Serdar Özkan - Kayıp Gül

Mart 24, 2020
Merhabalar sevgili arkadaşlarım ,

Uzun zamandır haberlere bağımlı yaşıyorum bu yüzden bloglara bakamaz oldum. Televizyonu kapatıp derin bir nefes aldım. Ne kadar güzelmiş çok özlemişim rahat nefes almayı.Paranoyak olmak bana göre değilmiş. Eğer benim gibi olduysanız bir tuşa basmanız yeterli.

Gelelim kitabımıza bir çok dile çevrilmiş,çokça beğenilmiş övülmüş kıyaslanmış bir kitap. Övgüleri  da hak ediyor ama kıyaslanan benzetilen kitaplara da hak veriyorum. Özellikle Simyacı  kitabına bende çok benzettim.
Konusu günümüz de en çok konuştuğumuz ama asla vazgeçemediğimiz yapamadığımız var ya işte  'Başkaları ne der diye düşünme. Kendin ol.Ilk sen kendini sev bırak diğerleri sevmese de olur.Kendini bul!İstediğini yapabilirsin yeter ki kendine İnan.'  bu çok iyi bir şekilde harmanlanıp kimi zaman küçük kısa hikayelerle kimi zaman kısacık cümlelerle mesaj yerine ulaşıyor. Ben Diana nın kendini arayış hikayesini çok sevdim. Simyacı kitabını sevenler bunu kaçırmamalı diye düşünüyorum.

"Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, yine kendinsin"

"İyiliğe karşılık ha? Ona alışveriş derler."

"Bir Ben vardır bende, benden içeri..."
YUNUS EMRE

9 Şubat 2020 Pazar

SABAHATTİN ALİ - Sırça Köşk

Şubat 09, 2020
Merhabalar Sevgili Arkadaşlarım,

 "Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını görmeye alışmış bütün insanlar gibi, ressam Tevfik de kaderine çabuk boyun eğenlerdendi." (Sayfa 28)

Bu cümleyi sürekli okuyup durdum. Her yeni hikayeye geçtiğimde döndüm tekrar okudum. Kitap bitti sanırım bir hafta da oldu. Bilemiyorum. Ne kadar zaman geçti.Neyse...Yazımı yazmalıydım artık  ve tekrar döndüm bu satırlara... Belki de hayallerimiz ve amaçlarımız sorunludur. Ressam Tevfik gibi Para için resim yapmak yani sanat anlayışın da bir sorun vardı. Hikayenin sonu da trajikomikti. Günümüz insanları da para için bildiğin birer fırsatçı veya hain avcı gibiler sanki bir şeye değer veriyormuş gibi yapıp aslında ilgisizlerdir. Bir yanılsamadan ibaretler. Hayallerimize küsmemeliyiz ama neyi hayal ettiğimiz çok önemli belki asıl önemli olan şeyi es geçiyoruzdur. Hayallerimizin temeli para=saddet ise kusura bakmayın yıkılmaya mahkumlar.
Sabahattin Ali her hikayesin de toplumsal sorunlarımızı yanlışlarımızı olduğu gibi anlatmış. En üst düzey gerçekliğiyle ' Insana nasıl değer vermediğimizi ' her hikayesinde bir tokat gibi yüzümüze vurmuş. Beni kalbimden vuran hikâyesi sanırım kadın olduğum için daha çok sinirlenip duygularımın en tepesine ulaştığım 'Cankurtaran' dı.
Masallar kısmındaysa tabii ki Sırça Köşk tü benim hayatım da okuduğum en iyi masaldı söyleyecek daha bir şey bulamıyorum.

Bu kitabı bana bir blog arkadaşım tavsiye etti ama hatırlamıyorum kim olduğunu ama iyi ki böyle güzel tavsiyeler aldığımız bir yerdeyiz.

"Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. "Hep kötü,sakat şeyleri mi göreceksin?"diyorlar."Hep açlardan,çıplaklardan,dertlilerden mi bahsedeceksin?Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden;doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen,bahtiyar insan yok mu?" (Sayfa 75)







22 Ocak 2020 Çarşamba

Küçücük Bir Çiçek

Ocak 22, 2020
İki can bir olunca, benlik aradan çıkarmış.
Gönül sevgiliyi bulmuşsa, kuru dal bile çiçek açarmış.

Hz. Mevlana

Şu yukarıdaki çiçeği görüyor musunuz? Sanırım hayatım da hiçbir çiçeği bu kadar incelememiştim. Eşim sürekli durup bakmamdan bıkmıştı ama Çok güzel değil mi? (Sözü de çok severim )Fotoğrafını çekmişim denk gelince tekrar uzun uzun inceledim. Ne güzel de kokuyordu...
Düşünüyorum bazı şeylere çok takılıyorum küçücük şeylere  bir sürü mana yüklüyorum. Küçükken de böyleydim. Belki  ufak bir rüzgar esintisiyle fırtınaları görüyorumdur. Korkuyorumdur.  Duygularımı anlatamamaktan susturulmaktan hoş böyle birşeyle karşılaşmadım hiçbir zaman ama karşılaşmadığımız birçok şeyle karşılaştık değil mi? Işte gördünüz mü? Böyle biriyim.
Anlayamazsınız çoğunlukla bende anlamıyorum kendimi.
Sözlerin uçup gitmediğini kulaktan kalplere yol aldığını biliriz. Tek bir cümleye ,harekete, yüzünüzdeki o ifadeye dünya kadar manalar yükleyen benim gibi insanlar var...  Manasızlıktan iyidir. Hep sevgi dolu, içten pazarlıksız insanlarla olun huzur buralarda saklıymış. Ve özlem kesinlikle bazen boğacak kadar derin bazen sessiz sakin durgun ne zaman sizi bulacağını bilemiyorsunuz. Tam alıştım ben dediginiz bir zamandabir anı parlıyor ya da küçücük ekrandan o gülümsemelerin arkasındakini fark ediyorsunuz.
Neden bu kadar küçügüz adımlarımız neden ufacık ?  Diye düşünüp uçağa otobüse ihtiyacımız olmasaydı.kocaman olsaydık dünya küçücük olsaymış kimse uzaklasamasaymış sevdiklerinden diyorsunuz...

5 Ocak 2020 Pazar

Delifişek - Jose Mauro De Vasconcelos

Ocak 05, 2020
Merhabalar,

Yeni yıl dan önce yazacaktım çünkü 'çok meşgulum ' demek gibisi vardı ama bir üşengeçlik halindeyim sorunum daha büyük anlayacağınız.

Son kitap o kadar ince ama o kadar doluydu ki! Nasıl anlatsam ?  Insanların üzerimizdeki o görünmez incecik hakimiyetini milim milim hissettim. Aşk konusun da ne dedikoducuyuz ve çekemeyenlerdeniz hemen "ama çok gençler "ya da "çok ahlaksızlar "laflarını üstlerine konduruyoruz. Iki genç yanyana gelince masumluğu unutup en ahlaksız şeyleri üstlerine yapıştırıyoruz. Üzüldüm. Açıkçası annemin tembihleri de geldi aklıma "ilerde biriyle görüşürsen. Sadece bana söyle. " çünkü konuşmak ,tanımaya çalışmak bile şu BAŞKALARINI çok çok ilgilendiriyor. Birçok ses birçok kafa karıştırıcılığı.
Üvey babasıyla olan iletişimini çok sevdim Zeze tam aksini düşünse de ilginçti. Özellikle hastalık dönemini okurken çokça ağladım. Böyle bir sey yaşamasaydım belki o kadar ağlamazdım. Uzatmak istemem ama
"Coğrafya,tembellere ve serserilere özgü bir derstir..."
Bu söze de hiç katılmadım. Zeze de en iyisini yaptı.

Her neyse bu 3 kitabı okumak çok güzeldi.

Tavsiye ederim sadece Şeker Portakalını okumakla kalmayın. (:

"Her şey geçip gidiyordu. Zaman, her şeyi kolaylıkla yok ediyordu."